MEVLEVÎLİK VE MEVLEVÎHÂNELER

Mevlâna’nın düşüncelerinden hareketle, kendini yetiştiren ve bağlılık arz eden insanlara Mevlevî denilmiştir. Bir Mevlevî dervişinin hayatında titizlikle uyması gereken prensipler, Mevlevîlik olarak ortaya konulmuştur.

Hz. Mevlâna’nın öğretileri üzerine kurulan ve oğlu Sultan Veled tarafından müesseseleştirilen Mevlevîlik, asırlar boyunca insanlığı güzelliğe, iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye, kısaca güzel ahlâka davet etmiş; bunu gerçekleştirecek mekân, düstûr ve icrâ usûllerini mükemmel bir şekilde ortaya koymuştur.

Mevlevîlik, tarihî başlangıcından günümüze kadar genellikle dört ayrı dönem içerisinde değerlendirilir.

1. Dönem: Hz. Mevlâna’dan sonra Hüsameddin Çelebi ve Sultan Veled zamanında Mevlâna’nın yolunda kurumsal hüviyeti belirlenen dönemdir (1273-1312).

2. Dönem: Çeşitli seyyahlar ile Hz. Mevlâna merkezli düşüncelerin tanıtılıp yayıldığı dönemdir (1320-1529).

3. Dönem: Değişik kültür ve tarikatların tesiri altına girmemesi için kendine özgü esas ve ilkelerin asli temelleri üzerine yeniden oturtulduğu ve Halep Mevlevîhânesi’nin kapatıldığı (1945) zamana kadar geçen dönemdir.

4. Dönem: Türkiye’de Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasının ardından 1946 yılından itibaren günümüze gelinceye kadar devam eden Şeb-i Arûs törenleri olarak gerçekleştirilen “canlandırma dönemi”dir.

Mevlevîlik; ilhamını mutlak manada Kur’an ve Hadis’ten alan, “Bende benimle ilgili bir şey bırakmadı” dediği, ilahi aşkın gerçek hürriyet olduğunu idrak eden ve bu idrakle merkezinde aşk bulunan, çevresine de dalgalar halinde aşkı yayan Hz. Mevlana’nın öğretileri olarak tasavvuf tarihinde kalıcı bir yer edinmiştir.

Mevlâna’nın tasavvufunda hedef, ruhi olgunlaşmayı ve ahlak kaidelerinin en yücelerine ulaşmaya gayret etmektir. O’nun tasavvufu, irfan, aşk ve cezbe âleminde olgunlaşmadır.

Mevlâna, daima hayatın gerçeklerini görür, ondan el etek çekmez, miskinliği reddeder, hayatı hayatın içinde yaşatır.

Büyük İslâm mütefekkiri Mevlâna Celâleddin-i Rûmî, şahsiyeti ve fikirleri ile tanımlanırken, merkeze oturtulmak istenilen lâdini bir istikamet veya anlayışı önceden hissetmiş gibi, bundan duyacağı rahatsızlığı işaret ettiği bir rubâisinde şöyle der:

“Cânım bedende oldukça Kur’ân’ın kuluyum,

  Seçilmiş Muhammed (a.s)’in yolunun toprağıyım.

  Birisi bu sözlerimden başka bir söz naklederse,

  O sözden de o kişiden de şikâyetçiyim.”

 

MEVLEVÎHÂNE

Mevlevî evi, Mevlevîlerin bulunduğu yer anlamına gelen bu kelime, genel olarak Mevlevîlerin dergâh veya tekkelerine verilen bir isimdir.

Mevlevîhâneler; esas itibariyle tasavvuf terbiyesinin öğretildiği yerler olmakla birlikte, buna paralel bir tarzda sosyal hayata ait teorik ve pratik eğitimler verilen yerlerdir. Mevlevîhâneler, aynı zamanda devrinin en büyük şâir ve hattatlarını, en kudretli bestekâr ve icrâcılarını da yetiştiren günümüzün Güzel Sanatlar Fakülteleri ve Konservatuvarları gibi faaliyet göstermişlerdir.

Mevlevîlik; sosyal hayatın her alanında, özellikle insan ilişkilerinde sevgi, nezaket ve zarafetin yerleşmesinde ayrıcalıklı bir yer olan, Konya merkezli olmak üzere Anadolu, Balkanlar, Kıbrıs, Arabistan Yarımadası ve Kuzey Afrika’da büyük gelişme gösteren bir gönül yoludur.

Dünya üzerinde sayıları 170’e ulaşan Mevlevîhânelerde Mevlevîlik, yukarıda sayılan coğrafyada pek çok devlet adamı, âlim ve sanatkârı müntesipleri arasına alan, sayısız ilim ve sanat eserinin vücut bulmasında ilham kaynağı olmuştur.

Mevlevîhânelerin Merkezi Konya Mevlâna Dergâhı (Âsitâne)

 

Saraybosna Mevlevîhânesi